17 Ağustos 2012 Cuma

Burjuva “Hassasiyeti”



Vejetaryenliğin üst sınıflara özgü bir bilinç hali olduğundan, evinde kedi ya da köpek besleyen insanların zamanla kazandığı duyarlılığın bir uzantısı olduğundan, “halktan” insanlara kebap yerine soya yemelerini salık vermenin gülünçlüğünden dem vurulur sıklıkla. Onca sorunla boğuşmakta olan insanların kendi dertlerini bir yana bırakıp hayvanları düşünmelerini beklemek için fazlasıyla erken olduğu söylenir.
Bir “sağlıklı beslenme” tarzı olarak vejetaryenliğin üst sınıflara has bir vakit bolluğu ve bilinç gerektirdiği doğru olabilir. Reklamlarda, kurduğu denklemleri neresinden tutacağınızı bilemediğiniz, “sanatçı-zengin-özenti-üstelik sosis gördüğünde dayanamayan” vejetaryen imgeleri zihinlere nakşedilebilir. Vejetaryenlik herhangi bir diziye konu olacaksa, ancak ziyadesiyle karikatürize bir kahramanda vücut bulması için özen gösterilebilir. Vejetaryen temsili, hayatta kendisinden başka pek az şeyle ilgilenen, sırf şekilsiz ve muğlak bir “trend”in halesinden nasiplenmek isteyen havai tiplemeler aracılığıyla ortaya konabilir. Bütün bunlar, insanları vejetaryen olmaya götüren adımlar silsilesine ilişkin yaygın önyargıların, o adımların altında yatan vicdanî boyutun ısrarla göz ardı edilmesinin ya da pekâlâ –hatta mutlaka– dinî hassasiyetlere de tekabül edebilecek o vicdanî boyutun hep “incelmişlikle” sınırlanmasının sonucu.
Çünkü biz, egzotik diyarlarda avladığı hayvanın organından viski içmek gibi "ince" zevkleri ve her gün üç öğün et yemek gibi "ayrıcalıkları" olan, evde beslediği hayvanı da deri koltuğunu eşeledi diye kapının önüne koyabilen bir üst sınıf hassasiyetinin ve incelmişliğinin ne kadar genelleştirilebilir olduğunu sorgulamıyoruz.
Köpeği öldüğünde vefat ilanı verebilecek kadar yasa boğulan bir insanın, aynı günün akşamında nasıl ve hangi mantıkla başka bir hayvanın vücudunun parçalarını yiyebildiğini, varsayılan o incelmişliği “ocakbaşı” ayinlerinde ne kadar tutarlılıkla sergilediğini sorgulamıyoruz. Kedileri ve köpekleri “hunharca” katledip menülerine çeşni yapan Korelilerden ne farkımız olduğu sorusuna mantıklı bir yanıt veremiyoruz. Bir gün değil her gün, bir değil yüzlerce hayvanı -nasıl olacaksa- “insanca” yöntemlerle öldürebileceği halde sözümona duyarsızlığı yüzünden türlü türlü acıya maruz bırakan bir mezbaha işçisiyle, insanı akıl karşısında dehşete düşürecek düzeneklerle yüzlerce hayvanı acı dolu deneylere tâbi tutan bir bilim insanı arasında ne fark olduğunu sormuyoruz.
Kürkleri “zedelenmesin” diye sopalarla dövülerek öldürülen hayvanların, hangi “incelmiş” kitlenin talepleri yüzünden ölmeye devam ettiğini hatırımıza getirmiyoruz. Her gün yarattığımız talep nedeniyle, gerçekte o kitleden farksız olduğumuzu bir an bile düşünmüyoruz.
Çünkü televizyonlarda karşımıza hep "iğrenç" mezbaha görüntüleri, hep alt sınıflar çıkarılıyor. Özel üniversitede okuyan gençlerimizin köpek dövüşü saflarındaki yeri, yarış pisti niyetine kullanılan caddelerde ezilip geçilen hayvanlar, “spor” amaçlı avlanmalar, diri diri kaynar suya atılan istakozlar yok görüntülerde.
Yavru fokların korkunç akıbetini gösteren ve herkeste avcıların insaniyeti hakkında derin şüpheler uyandıran fotoğraflar, aynı gazetelerin moda sayfasını süsleyen kürk fotoğraflarıyla yan yana konmuyor.
Hâlâ canlıyken çöp kamyonunun öğütücülerinde parçalanan, açlıktan bir hamlede yediği et parçasının içindeki zehir ya da çivi yüzünden can çekişerek ölen köpeklerin görüntülerinde, istisnasız hepimize “bu kadar da olmaz” dedirten insanlar, “vicdansız” belediye görevlileri hep. Yavruların gürültüsünden, bahçelere konan yemek kaplarının mahalleyi kirletmesinden şikâyetçi olan insanları; hatta ve hatta evinde beslediği köpeğe zarar verir korkusuyla başı boş hayvanların toplanması için o görevlileri bizzat çağıran insanları görmüyoruz.
Çünkü biz daha “medenî”, daha “göz zevkini bozmayacak” katliamlar istiyoruz. Trafik "canavarını" vaktiyle kamyon şoförleriyle özdeşleştirdiğimiz gibi, hayvan düşmanlığını da inceliğe vakit ayıramayacak yoksullarla özdeşleştirmek istiyoruz.
Biz şikâyetlerimizin giderilmesini, damak zevklerimizin tatmin edilmesini beklerken, merhameti de, vicdanî hesaplaşmasını her gün ertelemeyi öğrenmiş insanlara havale ediyoruz.
Bütün duyarlılığımızla, sınaî hayvan çiftliklerinin pek çok insana geçim kapısı sunduğunu iddia ederken, o kapının ardında ölenlerin de öldürenlerin de yaşadıklarına gözümüzü kapatıyoruz.
Biz yoksul insanlara yakıştıramadığımız bir hassasiyeti, hiçbir mazeretimiz olmadığı halde göstermekten her fırsatta imtina ediyoruz.
Biz her türlü duyarlılığı ve bilinci kendimize mal ederken, onlardan sadece ellerindeki kanı bize bulaştırmamalarını istiyoruz.
Biz şiddete sözümona her yerde karşı çıkarken, bir hayvanı “et”e dönüştürüp yemeyi şiddetten bile saymıyoruz.
Biz alışkanlıklarımızı değiştirmek istemediğimiz için, hayvan sevgisinin zihinlerde bir burjuva hassasiyeti olarak kalmasını istiyoruz. Alışkanlıklarımızı değiştirmek istemediğimiz için, ne kadar acı çektiklerini doğanın onlara verdiği bütün dillerde anlatmaya çalışan ineklerin, boğaların, koyunların, keçilerin, domuzların, tavukların, hindilerin, atların, tavşanların, fokların, balıkların, kimbilir hangi insan zevki (ya da zorunlu ihtiyaç kisvesine büründürülmüş insan çıkarı) uğruna çektikleri işkencenin farkında olmadıkları saçmalığını rasyonelleştirmeye çalışıyoruz.
Binlerce yıllık ideolojilerin altını deşmeye yanaşmadığımız için, hüznüne de mutluluğuna da işimize geldiğinde gayet iyi tanık olduğumuz hayvanları, işimize gelmediğinde birer bitki, emrimize amade birer makine yerine koyuyoruz. Ömrümüzü ideallerimize vakfedip dünyayı değiştirmeye çalışırken, kendi kendimizi yalanlamak pahasına, güçlünün zayıfı yok ettiği sözümona şaşmaz bir doğa düzenini hayvanların değişmeyecek kaderinin gerekçesi olarak sunabiliyoruz...

3 yorum:

  1. Çok hassas bir konuyu bu kadar cesurca kaleme alışınızı öncelikle tebrik etmeliyim.... sokak köpekleri için kendini paralayıp eve dönünce kuzuları mideye indiren bir anlayış hakim. Çünkü biri hayvan da öteki et yalnızca.....




    YanıtlaSil
  2. Bu da benim 2 sene önce başlayan vejetaryenlik Hikayem

    http://www.greekturkish.com/turkish/anneme-vejetaryen-oldugumu-soylemeyin-o-beni-hala-et-yiyor-saniyor/

    Beni en çok ilgilendiren konu da, yeni nesilleri, çocuklarımızı bu konuda bilinçlendirme...


    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. çok teşekkürler, paylaşımınız için de...

      Sil