Vejetaryenliğin üst sınıflara özgü bir
bilinç hali olduğundan, evinde kedi ya da köpek besleyen insanların zamanla
kazandığı duyarlılığın bir uzantısı olduğundan, “halktan” insanlara kebap
yerine soya yemelerini salık vermenin gülünçlüğünden dem vurulur sıklıkla. Onca
sorunla boğuşmakta olan insanların kendi dertlerini bir yana bırakıp hayvanları
düşünmelerini beklemek için fazlasıyla erken olduğu söylenir.
Bir “sağlıklı beslenme” tarzı olarak
vejetaryenliğin üst sınıflara has bir vakit bolluğu ve bilinç gerektirdiği
doğru olabilir. Reklamlarda, kurduğu denklemleri neresinden tutacağınızı
bilemediğiniz, “sanatçı-zengin-özenti-üstelik
sosis gördüğünde dayanamayan” vejetaryen imgeleri zihinlere nakşedilebilir.
Vejetaryenlik herhangi bir diziye konu olacaksa, ancak ziyadesiyle karikatürize
bir kahramanda vücut bulması için özen gösterilebilir. Vejetaryen temsili, hayatta
kendisinden başka pek az şeyle ilgilenen, sırf şekilsiz ve muğlak bir “trend”in
halesinden nasiplenmek isteyen havai tiplemeler aracılığıyla ortaya konabilir.
Bütün bunlar, insanları vejetaryen olmaya götüren adımlar silsilesine ilişkin
yaygın önyargıların, o adımların altında yatan vicdanî boyutun ısrarla göz ardı
edilmesinin ya da pekâlâ –hatta mutlaka– dinî hassasiyetlere de tekabül
edebilecek o vicdanî boyutun hep “incelmişlikle” sınırlanmasının sonucu.
Çünkü biz, egzotik diyarlarda avladığı
hayvanın organından viski içmek gibi "ince" zevkleri ve her gün üç
öğün et yemek gibi "ayrıcalıkları" olan, evde beslediği hayvanı da
deri koltuğunu eşeledi diye kapının önüne koyabilen bir üst sınıf
hassasiyetinin ve incelmişliğinin ne kadar genelleştirilebilir olduğunu
sorgulamıyoruz.
Köpeği öldüğünde vefat ilanı
verebilecek kadar yasa boğulan bir insanın, aynı günün akşamında nasıl ve hangi
mantıkla başka bir hayvanın vücudunun parçalarını yiyebildiğini, varsayılan o
incelmişliği “ocakbaşı” ayinlerinde ne kadar tutarlılıkla sergilediğini sorgulamıyoruz.
Kedileri ve köpekleri “hunharca” katledip menülerine çeşni yapan Korelilerden
ne farkımız olduğu sorusuna mantıklı bir yanıt veremiyoruz. Bir gün değil her
gün, bir değil yüzlerce hayvanı -nasıl olacaksa- “insanca” yöntemlerle öldürebileceği
halde sözümona duyarsızlığı yüzünden türlü türlü acıya maruz bırakan bir
mezbaha işçisiyle, insanı akıl karşısında dehşete düşürecek düzeneklerle
yüzlerce hayvanı acı dolu deneylere tâbi tutan bir bilim insanı arasında ne
fark olduğunu sormuyoruz.
Kürkleri “zedelenmesin” diye sopalarla
dövülerek öldürülen hayvanların, hangi “incelmiş” kitlenin talepleri yüzünden
ölmeye devam ettiğini hatırımıza getirmiyoruz. Her gün yarattığımız talep
nedeniyle, gerçekte o kitleden farksız olduğumuzu bir an bile düşünmüyoruz.
Çünkü televizyonlarda karşımıza hep
"iğrenç" mezbaha görüntüleri, hep alt sınıflar çıkarılıyor. Özel
üniversitede okuyan gençlerimizin köpek dövüşü saflarındaki yeri, yarış pisti
niyetine kullanılan caddelerde ezilip geçilen hayvanlar, “spor” amaçlı avlanmalar,
diri diri kaynar suya atılan istakozlar yok görüntülerde.
Yavru fokların korkunç akıbetini
gösteren ve herkeste avcıların insaniyeti hakkında derin şüpheler uyandıran fotoğraflar,
aynı gazetelerin moda sayfasını süsleyen kürk fotoğraflarıyla yan yana
konmuyor.
Hâlâ canlıyken çöp kamyonunun
öğütücülerinde parçalanan, açlıktan bir hamlede yediği et parçasının içindeki
zehir ya da çivi yüzünden can çekişerek ölen köpeklerin görüntülerinde,
istisnasız hepimize “bu kadar da olmaz” dedirten insanlar, “vicdansız” belediye
görevlileri hep. Yavruların gürültüsünden, bahçelere konan yemek kaplarının
mahalleyi kirletmesinden şikâyetçi olan insanları; hatta ve hatta evinde
beslediği köpeğe zarar verir korkusuyla başı boş hayvanların toplanması için o
görevlileri bizzat çağıran insanları görmüyoruz.
Çünkü biz daha “medenî”, daha “göz
zevkini bozmayacak” katliamlar istiyoruz. Trafik "canavarını"
vaktiyle kamyon şoförleriyle özdeşleştirdiğimiz gibi, hayvan düşmanlığını
da inceliğe vakit ayıramayacak yoksullarla özdeşleştirmek istiyoruz.
Biz
şikâyetlerimizin giderilmesini, damak zevklerimizin tatmin edilmesini
beklerken, merhameti de, vicdanî hesaplaşmasını her gün ertelemeyi öğrenmiş insanlara
havale ediyoruz.
Bütün
duyarlılığımızla, sınaî hayvan çiftliklerinin pek çok insana geçim kapısı
sunduğunu iddia ederken, o kapının ardında ölenlerin de öldürenlerin de
yaşadıklarına gözümüzü kapatıyoruz.
Biz
yoksul insanlara yakıştıramadığımız bir hassasiyeti, hiçbir mazeretimiz
olmadığı halde göstermekten her fırsatta imtina ediyoruz.
Biz her türlü duyarlılığı ve bilinci
kendimize mal ederken, onlardan sadece ellerindeki kanı bize bulaştırmamalarını
istiyoruz.
Biz şiddete sözümona her yerde karşı
çıkarken, bir hayvanı “et”e dönüştürüp yemeyi şiddetten bile saymıyoruz.
Biz alışkanlıklarımızı değiştirmek
istemediğimiz için, hayvan sevgisinin zihinlerde bir burjuva hassasiyeti olarak
kalmasını istiyoruz. Alışkanlıklarımızı değiştirmek istemediğimiz için, ne
kadar acı çektiklerini doğanın onlara verdiği bütün dillerde anlatmaya çalışan
ineklerin, boğaların, koyunların, keçilerin, domuzların, tavukların,
hindilerin, atların, tavşanların, fokların, balıkların, kimbilir hangi insan
zevki (ya da zorunlu ihtiyaç kisvesine büründürülmüş insan çıkarı) uğruna
çektikleri işkencenin farkında olmadıkları
saçmalığını rasyonelleştirmeye çalışıyoruz.
Binlerce yıllık ideolojilerin altını
deşmeye yanaşmadığımız için, hüznüne de mutluluğuna da işimize geldiğinde gayet
iyi tanık olduğumuz hayvanları, işimize gelmediğinde birer bitki, emrimize
amade birer makine yerine koyuyoruz. Ömrümüzü ideallerimize vakfedip
dünyayı değiştirmeye çalışırken, kendi kendimizi yalanlamak pahasına, güçlünün
zayıfı yok ettiği sözümona şaşmaz bir doğa düzenini hayvanların değişmeyecek
kaderinin gerekçesi olarak sunabiliyoruz...
Çok hassas bir konuyu bu kadar cesurca kaleme alışınızı öncelikle tebrik etmeliyim.... sokak köpekleri için kendini paralayıp eve dönünce kuzuları mideye indiren bir anlayış hakim. Çünkü biri hayvan da öteki et yalnızca.....
YanıtlaSilBu da benim 2 sene önce başlayan vejetaryenlik Hikayem
YanıtlaSilhttp://www.greekturkish.com/turkish/anneme-vejetaryen-oldugumu-soylemeyin-o-beni-hala-et-yiyor-saniyor/
Beni en çok ilgilendiren konu da, yeni nesilleri, çocuklarımızı bu konuda bilinçlendirme...
çok teşekkürler, paylaşımınız için de...
Sil