İki yıl önce gazetelerde, gezintiye çıkmak üzere kiraladığı bir ata tecavüz ettiği ortaya çıkan bir erkekle ilgili haberlere yer verildi. Haberlerin odağında, failin iyi eğitimli biri olduğu (bu tür haberlerde genellikle yapıldığı gibi kendisine isim ve soyadının baş harfleri yerine “mühendis” olarak atıfta bulunuluyordu) ve bu sapkınca eylemine karşılık 250 YTL gibi düşük bir para cezası aldığı bilgisi yer alıyordu.
Tecavüze uğradığı iddia edilen atın fiziksel ve psikolojik durumundan, tecavüz suçuna işaret eden verilerden söz edilmiyordu. Tabii ki kurbanın, binek hayvanı olmak üzere geçtiği acı verici ehlileştirme sürecinden itibaren her gün rutin olarak dayak yediği, kırbaçlandığı, doğasına aykırı sefil bir hayat sürmeye zorlandığı, ekonomik açıdan kâr getirmeyecek kadar yorgun düştüğünde mezbahada katledileceği gerçeği tamamen göz ardı ediliyordu.
Aynı sıralarda gündeme düşen bir diğer haber de, bir ineğe tecavüz ettiği ortaya çıkan başka bir erkekle ilgiliydi. Burada da, söz konusu ineğin durumundan söz edilmediği gibi, rutin olarak maruz kaldığı zorla gebe bırakılma, düzenli olarak süt vermesi sağlanarak sağılma, yavrularından koparılma gibi bedensel ve ruhsal bütünlüğünü ihlal eden işkenceler göz ardı ediliyordu.
Her iki olaya ilişkin haberlerin en önemli ortak noktası, bu iki erkeğin hayvanlara eziyet ettikleri için değil, toplum ahlakı (ve açıkça belirtilmese de hayvan sahiplerinin “namusu”) açısından kabul edilemez olan bir eylemde bulundukları için kınanmalarıydı. Ve tabii ki, inek ile atın sahibi olan erkekler, “kirletildikleri” gerekçesiyle hayvanlarını öldürmeye karar vermişlerdi.
Bkz. 18 ocak 2009 tarihli aynı başlıklı post
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder