http://backdoorbroadcasting.net/2010/11/slavoj-zizek-violence-revisited/
[...] Bir diğer örneğim de, Hayvan Hakları. Yani sonuçta Peter Singer filan olacak değilim korkmayın. Ama son dönemde Derrida’nın bir kitabını okudum, çok iyi bir soruyu gündeme getiriyor. Kısaca ifade etmek gerekirse, gündelik hayatımızın ne kadarı şu fetişist inkâra dayanmaktadır: “Evet biliyorum, ama ne olacak?” Hayvanlara neler yaptığımızı biliyoruz, üstelik laboratuvar hikâyelerinden bahsetmeyi de sevmiyorum çünkü bunlar istisnaları gündeme getiriyor. Sonuçta her gün yediğimiz tavukların nasıl yetiştirildiğini de biliyoruz, domuzların nasıl yetiştirildiğini biliyoruz. Bu tam bir kâbus, peki bununla nasıl yaşıyoruz? Olup biteni biliyoruz, ama sanki bilmiyormuş gibi davranıyoruz.
Derrida’nın “This Animal that therefore I am” kitabında çok güzel bir tasviri var, yaralı bir hayvanın size baktığı o ilksel sahneyi tasvir ediyor – bu, ötekinin ilksel bakışıdır. Derrida burada Levinas’a çok güzel bir nazire yapar: Levinas, “ötekinin bakışı” denen şeyden hayvanları açıkça dışlamıştır. Derrida’nın satırlarını okurken, yıllar önce gördüğüm bir kedinin fotoğrafı aklıma geldi. Bu fotoğraf, kedi çok korkunç bir deneyden geçirildikten hemen sonra çekilmişti. Deneyde canlı bir organizmanın ne kadar darbeye dayanabileceği test ediliyordu. Bunun insanlara ne gibi bir fayda sağlayacağını anlamamıştım. Bu kedi, bir santrifüj makinesine konmuş ve deli gibi döndürülmüştü. Fotoğrafta, kemikleri kırılmış bir kedi görüyordunuz, benim için en şok edici yanı ise tüylerinin çoğunun dökülmüş olmasıydı. Ama buna rağmen yaşıyor ve objektife bakıyordu. İşte bu noktada o Hegelci soruyu sormak istiyorum: Kedi, bizde ne görüyordu? Ne tür bir canavara bakıyordu? Kedinin bizim için ne olduğu değildi mesele, biz kedi için neydik? Bu canavarlık hakkında düşünmek gerekiyor. İşte bu da, görmezden gelinen başka bir şiddet.
Derrida’nın “This Animal that therefore I am” kitabında çok güzel bir tasviri var, yaralı bir hayvanın size baktığı o ilksel sahneyi tasvir ediyor – bu, ötekinin ilksel bakışıdır. Derrida burada Levinas’a çok güzel bir nazire yapar: Levinas, “ötekinin bakışı” denen şeyden hayvanları açıkça dışlamıştır. Derrida’nın satırlarını okurken, yıllar önce gördüğüm bir kedinin fotoğrafı aklıma geldi. Bu fotoğraf, kedi çok korkunç bir deneyden geçirildikten hemen sonra çekilmişti. Deneyde canlı bir organizmanın ne kadar darbeye dayanabileceği test ediliyordu. Bunun insanlara ne gibi bir fayda sağlayacağını anlamamıştım. Bu kedi, bir santrifüj makinesine konmuş ve deli gibi döndürülmüştü. Fotoğrafta, kemikleri kırılmış bir kedi görüyordunuz, benim için en şok edici yanı ise tüylerinin çoğunun dökülmüş olmasıydı. Ama buna rağmen yaşıyor ve objektife bakıyordu. İşte bu noktada o Hegelci soruyu sormak istiyorum: Kedi, bizde ne görüyordu? Ne tür bir canavara bakıyordu? Kedinin bizim için ne olduğu değildi mesele, biz kedi için neydik? Bu canavarlık hakkında düşünmek gerekiyor. İşte bu da, görmezden gelinen başka bir şiddet.
SLAVOJ ZIZEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder