Hyperallergic'in haberine göre hayvan
hakları eylemcileri, Documenta 14 için hazırladığı projede 54 canlı
koyunu kullanan Mali’li sanatçı Aboubakar Fofana’yı protesto etmek için,
sanatçıya Atina’da tahsis edilen atölyeyi tahrip ettiler. Eylemciler 19
Mayıs günü atölyenin camlarını kırdılar ve Fofana’nın yünlerini çivite
boyadığı koyunlara atfen içeriye mavi boya fırlattılar.
Atina Tarım Üniversitesi yerleşkesinde “özel
olarak hazırlanmış bir mera”da tutulan canlı koyunlar, Documenta 14
kapsamında iki ay boyunca sergilenecek Ka touba Farafina yé/Afrika
Duası adlı enstalasyonun parçası. Fofana, her koyunun bir Afrika
ülkesini temsil ettiği bu yerleştirmeyle “Afrika diasporasının durumu”
üzerine düşünmeyi amaçladığını belirtiyor.
Bu
özel koyun sürüsüyle başka bir şey göstermeye çalışıyorum: güzellik.
[...] Afrika halkı olarak gittiğimiz her yere kültürümüzü ve
geleneklerimizi taşıyoruz ve bunları gittiğimiz yerin kültürü ve
gelenekleriyle karıştırıyoruz. Böylece geldiğimiz yeni yerler
zenginleşiyor, güzelleşiyor. Çivit de, binlerce yıldır ticaret yolları
üzerinden Afrika dışına taşınmış bir şey.
Mali’de gerçekleştirilen boyama işlemi için
koyunların her biri önce yıkanmış, sonra çivite boyanmış, ardından
Mali’den Atina’ya nakledilmişlerdi. Fofana, kullanılan boyanın tamamen
organik ve zararsız olduğunu, hatta koyunların “sağlığı için yararlı”
bile olabileceğini savunuyor. Protestocular ise, 25 Haziran’a kadar
sergilenecek enstalasyonun, koyunları bir alana hapsetmesi ve koyun
çiftçiliği endüstrisindeki zulüm konusunda sessiz kalması nedeniyle
istismar içerdiğini savunuyorlar.
Art Newspaper’ın
haberine göre eylemciler yayınladıkları bir blog yazısında şöyle
yazdılar: “Ne koyunların kapatılması hakkında, ne de hayvancılık
endüstrisindaki katliamlar hakkında tek kelime etmediğiniz gibi,
koyunları gösterinizin nesneleri olarak kullanmakla yaraya tuz
basıyorsunuz”.
Documenta 14’ün Atina ayağının açılışından
önce hayvan hakları savunucuları, Fofana’nın eserinin yanı sıra Ross
Birrel’in canlı atları kullandığı The Transit of Hermes/Hermes’in Geçişi başlıklı projesinin de iptal edilmesi talebiyle "Hayvanları Çağdaş Sanat Aksesuarı Olarak Kullanmaya Son Verin" başlıklı bir imza kampanyası başlatmışlardı. 9 Nisan günü başlayan Hermes’in Geçişi
için, dördü binicileri eşliğinde, biri yalnız yürüyen beş at
kullanılıyor ve 100 gün sürecek yolculukta Atina’dan Documenta’nın ana
sergisinin bulunduğu Kassel kentine gidiliyor. Tahmin edilebileceği gibi
performans, “mülteci krizine ve yabancı düşmanlığı”na dikkat çekmeyi
amaçlıyor. "Hermes", üzerinde binici olmadan Kassel'e yürüyen atın
cinsinin ismi. Aslında Ross Birrel ilk proje önerisinde bu ağır
yolculukta Parthenon frizlerinde tasvir edilen atlara benzemeleri için midilli kullanmayı öngörmüş, ancak
bu öneri Yunan Arkeoloji Konseyi tarafından geri çevrilmişti; tabii
midilliler böyle bir yolculuğu kaldıramayacağı için değil, "frizlerde
tasvir edilen atlar küçük değil normal boyda oldukları" için... Sözü
edilen Parthenon frizlerinin önemli bir kısmı ise, bilindiği üzere Lord
Elgin'in Yunanistan'dan kaçırdığı ve halen British Museum'da sergilenen
meşhur mermerler, fakat eserle ilgili değerlendirmelerde bunun bahsi
geçmiyor. Bu arada Mayıs 2015'te Atina yakınlarındaki kırsal bir alanda 26 yaban atın vurularak öldürülmesi de hayvan hakları savunucularının protestolarına neden olmuştu.
Canlı hayvanların sanatta kullanılmasının pek çok örneği var [bu konudaki bazı örneklerin değerlendirildiği bir yazı için bkz. Aşklar ve Köpekler (ve Sanat)]. Sanatçıların kendi eserlerinin yaratım ve icra sürecinde başkalarının emeğinden yararlandığı, hatta başkalarını istismar ettiği sayısız örnek de mevcut. Ama istismar edilen insan emeği olduğunda, Documenta 14’ün düşük ücretle çalıştırılan emekçilerinin yaptığı gibi
en azından koşulları değiştirmek için direnmek veya koşulları protesto
etmek mümkün. Fofana’nın koyunları ise, yünlerinin maviye boyanmasını
veya kapatıldıkları alanda seyir nesnesine dönüştürülmüş olmayı
umursamamış olabilirler – hatta belki Mali’den Atina’ya nakledikleri
ağır ve stres dolu yolculuk boyunca, endüstriyel çiftliklerdeki ve
mezbahalardaki hemcinslerini düşünüp kaderlerine şükretmişlerdir. (Gerçi
Fofana canlı koyunlarla çalışmasını “koyunlarla, bir sanat eseri
üretmek için işbirliği yapıyorum” sözleriyle tarif ederek
koyunların eserin üretimine eşit biçimde katıldıklarını ima ediyor).
Ancak, bütün yapay anlamlandırmalara rağmen, sözümona doğal bir ortamda
teşhir edilmek için ağır bir yolculuğa katlanmak zorunda bırakılan mavi
tüylü koyunlar ne güzelliği temsil ediyor, ne de topraklarından sökülen
halkların kültürel zenginliğini – vaktiyle Batı’da büyük rağbet gören insanat bahçelerinde sergilenen Afrikalıların akıbetini akla getiriyorlar. Belki Fofana’nın asıl amacı da budur...