26 Şubat 2013 Salı

Deniz Kabukluları



Marko Ristić, Sandıktaki Deniz Kabukluları (Ljuskari na prsima), 1930

Birgün Gérard de Nerval, boynuna tasma geçirdiği canlı bir istakozu Palais-Royal’in bahçelerinde gezdirmeye çıkmış. Ahali şaşkın bakışlarla etrafına toplanmış, bu ilginç ikiliye bakıp gülmekten  kırılıyorlarmış. Arkadaşlarından biri neden kendini bu kadar gülünç duruma soktuğunu sorunca Nerval şöyle cevap vermiş: “Gülecek ne var? Köpekleri, kedileri ve envai çeşit pis ve gürültücü evcil hayvanı gezdirmeyi biliyorsunuz. Benim istakozum son derece mülayim, canayakın ve temiz bir hayvan; hem hiç olmazsa derinliklerin gizemlerine aşina!”
Bir ressam dostum birgün bana çekirge aslan kadar büyük olsa dünyanın en güzel hayvanı olurdu, demişti. Dev bir istakozun, ev kadar büyük bir yengecin, ağaç kadar uzun bir karidesin ne kadar güzel olacağını düşünün! Deniz kabukluları; kumsalda oynayan çocukları büyüleyen muhteşem mahluklar, leşle ve artıklarla beslenen su altı vampirleri… Hem ağır hem hafif, hem müstehzi hem acayip, sessiz ve ağırbaşlı hayvanlar…
Tüm bu hayvanlar kabuk değiştirir, yaşlanır, sevişir ve ölürler. Ne acı çekip çekmediklerini biliyoruz, ne de ahlak üzerine veya toplum düzeni üzerine fikirleri olup olmadığını. Alfred Jarry’ye bakarsanız, bir istakoz bir kutu sığır konservesine âşıkmış.*
Deniz kabukluları, etleri kurumasın diye canlı canlı kaynar suya atılarak pişirilirler.

JACQUES BARON

*Alfred Jarry, Patafizikçi Dr. Faustroll’un Davranış ve Görüşleri, çev. Işık Ergüden (Ankara: Dost Yayınları, 2003), s. 221-222.