2 Nisan 2011 Cumartesi

hayvanlara bakmak II


Sanayileşmiş dünya çocuklarının etrafı hayvan imgeleriyle çevrilidir: oyuncaklar, çizgi filmler, envai çeşit süsleme malzemeleri... Çocukların hayvanlara duydukları kendiliğinden gibi görünen bu merak, durumun her zaman böyle olduğunu düşünmemize sebep olabilir. Kuşkusuz, ilk oyuncakların bazılarında (insanların çok büyük kısmı oyuncaktan habersizken), hayvan figürleri kullanılmıştı. Aynı şekilde, dünyanın dört bir yanında, çocukların oynadıkları oyunlar ya gerçek ya da hayalî hayvanları içermiştir. Ama hayvan röprodüksiyonları, ancak 19. yüzyılda, orta sınıf ailelerin çocuklarının ortamının ayrılmaz parçası olmuştur.

Daha önceki asırlarda, hayvan oyuncaklarının oranı azdı ve bunlar gerçekçi değil sembolikti. Geleneksel bir tahta at ile atlıkarınca arasındaki farkta bunu görmek mümkündür: ilki, çocukların süpürge sapı gibi üzerine bindikleri bir sopa ile başı andıran bir figürden ibarettir; ikincisi ise, en ince ayrıntılarına kadar işlenmiş, gerçekçi biçimde boyanmış, deri yuları ve gerçek atlardan alınmış yeleleriyle koşan bir at gibi hareket etmek üzere tasarlanmış bir at “röprodüksiyonu”dur. Atlıkarınca bir 19. yüzyıl icadıdır.  

Hayvan oyuncaklarının gerçeğe yakın olması yönündeki bu talep, imalatta farklı yöntemlerin benimsenmesine yol açtı. İlk peluş hayvanlar üretildi, bunların en pahalı olanlarında gerçek hayvan derisi –çoğunlukla ölü doğan buzağıların derileri– kullanılıyordu. Aynı dönemde, çocukların yatarken yanlarına aldıkları –ayı, tavşan gibi– yumuşak hayvan oyuncakları ortaya çıktı. Gerçekçi hayvan oyuncakların imalatı ile, halka açık hayvanat bahçelerinin kuruluşu, aynı döneme denk geliyordu. 

Hayvanat bahçeleri, gerçekçi hayvan oyuncakları ve hayvan imgelerinin ticarî olarak yaygınlaşması, bunların tümü, hayvanların gündelik hayattan kopmasıyla başladı. Bu icatların, söz konusu kopuşu telafi ettiği düşünülebilir. Ama gerçekte bunlar, hayvanların bizden ayrılması gibi, aynı amansız sürecin parçasıydı. Hayvanat bahçeleri, hayvanların nasıl tümden marjinal hale getirildiklerini gösteriyordu. Gerçekçi oyuncaklar, yeni hayvan kuklalarına olan talebi artırdı: kentli pet. Hayvanların imgelerde yeniden üretilmesi –biyolojik üremeleri gittikçe daha az tanık olunan bir manzara haline geldikçe–, hayvanların hiç olmadıkları kadar uzak ve egzotik kılınmalarına yol açtı.

Hayvanlar her yerde kayboluyorlar. Hayvanat bahçelerinde, kendi kayboluşlarının canlı abideleri konumundalar. Kapitalizm kültürü açısından bu tarihî kaybın geri dönüşü yoktur.

JOHN BERGER ("Why Look at Animals")

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder