23 Ocak 2011 Pazar

EATING ANIMALS

aktif nihilizm vs. pasif nihilizm

Nihilizmin özünü oluşturan “değerlerin değersizleştirilmesi” Nietzsche için birbirine karşıt iki anlam taşır. Bir tarafta, “tinin gücünün artmasına” ve yaşamsal gücün zenginleşmesine karşılık gelen nihilizm vardır, Nietzsche buna “aktif nihilizm” der. Diğer tarafta ise, “çöküşün” ve yaşamın yoksullaşmasının göstergesi olan nihilizm vardır, buna da “pasif nihilizm” der. Birbirine karşıt bu iki anlama, sanatta da benzer bir karşıtlık tekabül eder: Yaşam bolluğundan doğan bir sanat ve hayattan öç almak için yanıp tutuşan bir sanat. “Nietzsche Wagner’e Karşı”da şöyle der:

  • Estetik değerler söz konusu olduğunda, şöyle bir temel ayrıma başvuruyorum: Her örnekte kendime şunu soruyorum: ‘burada yaratıcı olan, açlık mı, bolluk mu?’ İlk bakışta, başka bir soru daha makul görünebilir: Yaratıcılığı harekete geçiren, sabitleme, ölümsüzleştirme, olma arzusu mudur, yoksa yıkma, değiştirme, gelecek, oluş arzusu mu? Fakat bu iki arzu türünün de, yakından incelendiklerinde, muğlak oldukları görülür. Yıkma, değiştirme ve oluş arzusu, içinde geleceği taşıyan taşkın bir enerjinin ifadesi olabilir (ben buna “Dionysosçu” arzu diyorum). Ama var olan her şey, bütün varoluş, onları öfkeden kudurttuğu ve tahrik ettiği için yıkan, yıkmaktan başka çaresi olmayan reddedilmişlerin ve mahrum kalmışların nefretinin ifadesi de olabilir. Bu duyguyu anlamak için anarşistlerimize yakından bakmanız yeterli. Ölümsüzleştirme arzusunu da iki türlü yorumlayabiliriz. Yüce gönüllülük ve sevgiyle harekete geçmiş bir arzu olabilir. Ama aynı zamanda, derin ıstırap çekenin, sürekli azap ve eza içinde kıvrananın, ıstırabının sadece ona özgü olan yanını yasa haline getirmek isteyenin zorbaca istenci de olabilir: Bu kişi, dokunduğu her şeyin üzerine kendi imgesini, ıstırabının imgesini nakşederek öcünü alır. Bu, en uç haliyle romantik kötümserliktir – ister Schopenhauer’in istenç felsefesi olun, isterse Wagner’in müziği, romantik kötümserlik kültürümüzün kaderindeki son büyük olaydır. Gelgelelim, bambaşka bir kötümserlik türü daha vardır ki ben ona geleceğin kötümserliği diyorum. Çünkü görüyorum, yaklaşıyor: Dionysosçu kötümserlik!


GIORGIO AGAMBEN (Man Without Content)
Hegel, yıkıcı yolunda ilerleyen ironinin, dış dünyada durmayacağını ve olumsuzlamasını kaçınılmaz olarak kendi üzerine de çevireceğini görmüştü. Kendini kendi yaratımının üzerinde bir tanrı gibi yükselten sanatın öznesi, şimdi onun olumsuz işini de yerine getirecek, bizatihi olumsuzlama ilkesini yok edecektir: Kendi kendini yok eden bir tanrı olacaktır. İroninin alınyazısını tarif etmek için, Hegel şöyle der: “Kendi kendini yürürlükten kaldıran hiçlik.” Sanatın alınyazısının en uç sınırında, bütün tanrılar sanatın kahkahasının alacakaranlığında gözden kaybolduğunda, sanat sadece kendini olumsuzlayan bir olumsuzlamadır: kendi kendini yürürlükten kaldıran bir hiçlik. 

GIORGIO AGAMBEN (Man Without Content)

22 Ocak 2011 Cumartesi

Bugün, bir sanat eserinin korunmasından söz edercesine, “toprağın korunması”ndan söz etmeyi tabii karşılıyoruz, oysa her iki fikir de başka çağlarda tahayyül edilemezdi. Yakında, sanat eserlerinin restorasyonuna vakfedilmiş kurumlar gibi, doğal güzellikleri restore edecek kurumlar oluşturmamız da muhtemeldir – tabii, böyle bir düşüncenin doğayla aramızdaki ilişkide köklü bir dönüşüm gerektirdiğini ve bir doğa parçasına onu bozmadan girmenin imkânsızlığı ile o doğa parçasını böyle bir müdaheleden arındırma arzusunun aynı madalyonun iki yüzü olduğunu göz ardı ederiz. Eskiden estetik yargının karşısına mutlak ötekilik olarak çıkan şey, artık bildik ve doğal bir şeye dönüşmüş, yargımız açısından bildik bir gerçeklik olan doğal güzellik ise ona tamamen yabancı bir şeye dönüşmüştür: sanat doğa, doğa sanat olmuştur. 


GIORGIO AGAMBEN
(Man Without Content)